"BARIŞ" DERGİSİ MAYIS-HAZİRAN 2000B

Yeryüzünün sahibi aslında analardır ,yani kadınlardır. Bu anlamda barış da kelime itibariyle dişi bir kavramdır. Doğurganlık vardır barışta, yeryüzünü sevmek vardır. İnsan bedenini sevmek vardır. Aşkı sevmek vardır. Barış yaşamsal bir şeydir, doğurgan bir şeydir. Doğrusu annelik vardır barışta.

Barış: Barış sizin için neyi ifade ediyor?

Cezmi Ersöz: Adaletin olmadığı yerde eşitliğin olmadığı yerde, yönetenlerin ve yönetilenlerin olduğu yerde, toplamlarda barışın asla olmayacağını düşünüyorum. Aslında barış diye nitelendirilenlerin bir anlamda gizli bir savaşı sürdüklerini, yürüttüklerini düşünüyorum. Hem de acımasızca sürdüğünü düşünüyorum. Hem de acımasızca sürdüğünü düşünüyorum. Bugün Amerika’da barış mı var? Avrupa’da barış mı var? Sanmıyorum ya da savaşın bittiği yer de barış mı var? Ama gizli ama maskeli bir şekilde savaş sürüyor. Bu anlamda adaletin  ve eşitliğin gerçekleşmesi söz konusu olana kadar bu savaş sürecektir diye düşünüyorum. Büyük savaşların açık savaşların, yani kanın döküldüğü insanların yok olduğu bir an önce bitmesini istiyorum. Şüphesiz açık savaş bittikten sonra gizli savaşım, örtük savaşım nedenleri de çok açık, sonuçlarını da çok daha rahat konuşup tartışabiliriz.

Barış: Bu süreçte barışını biraz daha dillendirildiği bir daha tartışıldığı bir dönemi yaşıyoruz.

Cezmi Ersöz: Evet savaşın bir an önce bitmesi gerekir ki, onun sonuçları tartışılabilsin. Yani savaşın yarattığı sonuçlarını konuşabilelim. Çünkü savaş sürüyor. Onun için açık savaşların bir an önce bitmesi gerekiyor.

Barış: Size göre ülkemizde neden bu kadar barıştan korkuluyor veya karşı çıkılıyor?

Cezmi Ersöz: Çünkü varolan sistem ya da devletin yapılanması aynı zamanda militarist güçler varlıklarını savaşa borçlular. Yaratılmış bir takım suni düşmanlara hayali düşmanlara borçlular varlıklarını. Bugünkü militarist güç, bürokratik devlet yapısından sistemi hep ekonomik yapı ne yazık ki varlığını savaşa borçlu. Savaştan kar eden, rant sağlayan, OHAL büyük uyuşturucu ticareti var. Askeri harcamalardan büyük kar elde eden ulusal holdingler var. Dolayısıyla ne zaman barış gündeme gelse bir şekilde bölgede provokasyon yaratılıyor. Birileri bunu engellemek istiyor. Birileri bunu engellemek istiyor. Mesela en son HADEP’li belediye başkanları kaçırılarak göz altına alınması söylediğin çevrelerin bir maksatlı ve suni gündem yaratarak savaşın sürmesini isteyenlerinistemidir. Açık savaşı isteyenler hep perde arkasında oyunlarını sürdüreceklerini düşünüyorum. Bu yüzden demokrat güçlerin, barış isteyen güçlere çok büyük iş düşüyor ve bu kıyasıya mücadele sürmektedir ve sürecektir.

Barış: Sizin de söylediğiniz gibi barışı isteyenlere büyük görev düşüyor. Yine özellikle toplumu aydınlatacak aydınlara büyük iş düşüyor. Barış anaları da bu dönemde bir çok aydınla görüştü. Doğal olarak anaların aydınlardan çok büyük beklentileri var. İstisnalar dışında. Neden somut ve güçlü çıkışları gelişmiyor bu süreçte? Yani aydınlar neden rolünü oynamıyor?

Cezmi Ersöz: Şimdi Türkiye’deki aydın yapısına bakmak bakmak gerekir. Aydın yakıştırması yaptığımız zaman aydının gerçek anlamda muhalif olmadığını  görüyoruz. Aydın muhalif olmadığı zaman ne yazık ki devletin ajanı durumuna gelir. Bildiğimiz egemen aydın tipi , devletin ajanı olan tipidir. Bu söylediğim çevrelerin, bir şekilde karşısında suskun duruma düşmektedir. Ne yazık ki isteseler de istemeseler de bir şekilde varlıklarından ötürü almış oldukları devlet eğitiminden ötürü bu savaşın sürmesi için bir anlamda katkı sunma konumuna da geliyorlar. Diğeri de medyanın , özel kanalların, inanılmaz maniklasyon gücü var ve cahil sağduyudan yoksun şovenist etkiler altında olan özel kanaların ki arkasındaki çevreleri biliyoruz şovenist çevreler, para çevrelerin, finanse çevreleri ve bu ortamdan büyük kar elde eden çevreler var. Ve derin devlet var.derin devletin etkileri var. Özel kanalların egemen medyanın büyük çoğunluk üzerinde inanılmaz yönlendirme gücü var; gerçek barışı isteyenlerin ve muhalif kesimlerin üzerinde gerçekten devletin büyük baskısı var. Onlar da bir avuç insan; zaten her yerde onlar var. Büyük yaptırımlar var.Fiziki baskılar, yasal baskılar,yasal derken gayri hukuki ceza yasaları, işkence hapishane ,karakol. Diğer tarafta büyük çoğunluğun da özel kanallar tarafında yönlendirildiğini görürsek, ortadaki aydınlar içerisindeki bir avuç barış savunucusunun yalnız kaldığını ve yetersiz olduğunu görüyoruz. Aydınların bir çoğunun devlet zihniyetli olduğunu düşünürsek ve devlet ajanı olduğunu düşünürsek ortadaki tablo bu. Bir çoğu galatasaray maçlarıyla ilgileniyor, parayla borsayla ilgileniyor ya da günlük kişsel çıkarlarıyla ya da eğlence programlarıyla gününü geçiriyor. O an orada sesi, çığlığı kesilmiş Kürt halkı kalıyor geride ve bir avuç muhalif aydın da Kürt halkının sesini de istediği gibi duyuramıyor. Yıllardır beridir kanayan bir yara var. Eğitim yapısı da çok çabuk değişmiyor derin ideoloji aygıtlarıyla yıllardır bu noktaya getirilmiş insanların düşünceleri çarpıtılmış, vicdanları rehin alınmış, bunun sonuçlarını hep birlikte yaşıyoruz. Tarih acıdır ne yazık ki.

Barış: Dergimizi okudunuz sanırım. Dergimiz ideolojik ve politik çizgiyi aşan , daha çok anneliği ve anne duygusunu esas alıyor. Bize annenizi anlatır mısınız? Annelik sizin için neyi ifade ediyor?

Cezmi Ersöz: Şimdi anneliğe çok önem veren bir insanım. İsterseniz analardan ve annemden başlayalım. Dünyanın en kutsal yaratıcılığı annelerin elinde. Bir çok yazarın, sanatçının anne olmayı özlediğini biliyorum. Örneğin Can Yücel bir kezinde şunu söylemişti: “ Bir kerecik doğurma mutluluğuna erişeyim, bütün kitaplarımı yakarım ya da yok ederim.” Demişti. Yani yazdıklarından ve çizdiklerinden daha değerliydi  onun için bir çocuk. Bu denli büyük yaratıcılıktır annelik ve doğurmak. Dünyaya bir varlık getirmek çok kutsal bir şey. Kıskanılacak bir şey erkekler için. Bu kadar büyük bir gücü, yaratıcılığ elinda bulunduran kadın da yaşama, dünyaya, yeryüzüne çok büyük bir sahiplanma içinde. Yani öyle bir yaratıcılık ki bütün dünyayı dönüştürmek isteyen bir yaratıcılık bu, güzel bir dünya kurmak isteyen bir yaratıcılık. Erkekler savaşmak istiyor ne yazık ki, ama kadınlar hep barış istemişlardir. Çünkü kadının doğurganlığındandır. O kadar zahmetlerle doğurdukları varlıkların acımasızca savaş öldürülmesine, yok edilmesini asla istemezler. En çok buna anneler karşı çıkar. Nitekim Türkiye’deki barış hareketinin başında hep anneler olmuştur. Mesela İHD’yi anneler başlatmıştır. Hapishane direnişlerini anneler yapmıştır. Keza Kürt illerindeki anneleri de barış hareketinin lokomotif gücü oluşturur büyük yürüyüşler yapmışlardır, barış için Ankara’ya gelmişlerdir. Bulundukları yörelerde en büyük etkilerin başını çekmişlerdir ve bugün bunun örneklerini görüyoruz. Annelerin direncini devlet kıramaz. Kolay kolay kıramamış da , asla kıramamıştır. En çok annelerden çekinmiştir; çünkü anneler bir şeye başladı mı sonuna kadar giderler. Çünkü onlar yaratmışlardır. Yeryüzünün sahibi aslında analardır, yani kadınlardır. Bu anlamda barış da kelime itibarıyla dişi bir kavramdır. Doğurganlık vardır barışta, yeryüzünü sevmek vardır. İnsan bedenini sevmek vardır. Aşkı sevmek vardır. Barış yaşamsal bir şeydir; doğurgan bir şeydir. Doğrusu annelik vardır barışta.

Barış: Dünyada bir çok kavramın içi boşaltılmış, ülkemizde daha çok değerler anlamsızlaşmış. Örneğin İmralı sürecinde annelik bazı istemlere alet edildi. Hala ediliyor. Gerçek annelik orada biraz yıpratıldı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cezmi Ersöz: Şimdi tabi demin bahsettiğim gibi annelerini de katmak istiyorum. Arjantin’li Perşembe anneleri. Onlar da kayıp evlatlarını arıyorlar. Tıpkı barış anneleri gibi. Şimdi bakın dünyanın hiç bir yerinde böyle bir şey yoktur. 23 yıldır kayıp çocuklarını arayan insanlar var. Arjantin’de ben bu anaların çalışmalarından gurur duyuyorum. Onlarla tanıştım. Arjantin anneleriyle. Şimdi ne yazık ki doğru söylüyorsunuz. Medya tüketim toplumu anneliği parçalamıştır. Annenin içini boşaltmıştır ne yazık ki ya da boşaltmak istemektedir. Boşaltmıştır demek biraz sert olabilir vurgu olarak, ama anneliği bugün medya kullanıyor.

Tüketim toplumu, kapitalizm anneliği çarpıtıyor. Buna dikkat çekmek istiyorum. Moda akımları güzelliğin, cinselliğin meta olarak kullanılması , paranın ve birtakım nesnelerin , eşyaların anne duyarlılığının önüne çıkarılması ve anneliği sadece özel günlere hapsetme birtakım yani tüketimin nesnesi haline getirmek annelik bu şekilde çarpıtılmaktadır. Bu konuda haklısınız, ama kentlerde annelik yozlaşırken mesela sevgi büyük kentlerde uzmanlık alanı haline getiriliyor. Parçalanmış aileler, yalnızlaşan insanlar, sevginin uzmanların eline teslim edilmesi ve duyarlılığın yok edilmesi, kapitalizmin sonucudur. Yine doğallığın yok edilmesi anne çocuk ilişkisini ciddi bir şekilde yıpratmakta, çocuklar giderek yalnızlaşmakta, anneler sevgisizleşmekte ve rekabet çağında anne çocuk ilişkisi ciddi şekilde tahrip olmaktadır. Ama kırsal yerlerde henüz kapitalizmin girmediği yörelerde, daha çok doğallığın ve insan ilişkilerinin egemen olduğu yerlere bakarsak oralarda anneliğin daha güçlü olduğunu görürüz. Bugün Kürt illerinde annelerin bu kadar aktif olmasının temelinde, kapitalizmin o yerlerde bu kadar aktif olmaması yatmaktadır. Ama metropollere geldiğinizde anne çocuk ilişkisinin biraz gevşediğini görürsünüz. Bu da kapitalizm kaynaklıdır.

Barış: Barış anneleri hakkında ne düşünüyorsunuz, bu çıkışı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Cezmi Ersöz: Barış Anneleri çok büyük engelleri göğüslediler, büyük çıkışlar yaptılar. Bir çok partinin, derneğin, hiç bir sivil kuruluşun yapamadığını Barış Anneleri yaptı ve onlar ideolojileri aştılar, birtakım siyasi farklılıkları aştılar,birtakım hegemonyaları aştılar. Kucak açtılar. En güzel örnek, evladını asker olarak yitiren Türk annelerine kucak açtılar. “Bizim evlatlarımız öldü, sizinkiler de öldü, ama gelin bundan sonra hiç bir evlat ölmesin. Cinsi, ırkı, milliyeti ne olursa olsun, hiç bir evlat ölmesin.” diyerek ilk ellerini uzatan anneler olmuştur. Ne yazık ki bunun toplumsal yankısı olmadı. Ama bu çıkış çok anlamlı bir çıkıştı. Tarih bunu yazacaktır. Barış anneleri evlatlarının ve başka anaların evlatlarının hayatlarını geleceklerini önce onlar düşündü. Yaşamın doğurganlığını ve kutsallığını ve vazgeçilmezliğini onlar hayatımıza kazandırdılar. Yaşam çok önemli bir şey. Yeryüzü çok önemli ve ölüp gitmenin savaşlara canlarımızı vermenin anlamsız bir şey olduğunu anneler duyurabilirdi. Barış anneleri duyurabilirdi. Nitekim onlar duyurdular. Ben bir anne ile tanıştım ; nitekim Leman’da da yazdım, “ Ahtım var ben bu iki anneyi kavuşturacağım .” diye. Bir oğlu askerdeyken mayına basmış, ölmüş bir anne bir de bir yanın da oğlunu anlattı. En sevdiği oğlu çok büyük acılar çekmiş bir anne o yazının etkisi çok büyük oldu. İki anneyi barıştırmak düşüncesi ve karşılaştırma düşüncesi, konudan çok uzak, insanlar da dahi büyük bir içtenlik yarattı. Bence bu tip şeyler çok önemli. Barış annelerinin fonksiyonu çok önemli, bunun arttırılmasıgerek, yoksa aydınlar kendi aralarında konuşuyorlar. Bir takım şey kalıyor öyle, yani yaşamda iz bırakmıyor. Aydınların bir takım kavramları yaşamda iz bırakmıyor. Ama annelerin duyguları güçlü yaşamı onlar yaratıyor, burası çok önemli, barış bu kanallardan yaratılabilir; yani insani kararlardan yaratılabilir. Üç aydın Marmara Oteli'nde konuşuyorlardı; barış istiyorlar bilmem ne ; bunlar hikaye. Barışı getirecek olan barışa ihtiyacı olan halk yığınlarıdır. Savaşın acısını çekenlerdir. Yoksa dar kesimlerde tartışılması orda kalıyor. Yani bir araya geliyorlar, üç beş kavram , sonra bir daha biraraya gelmiyorlar. Kalkıp silahlar sussun demek yetmiyor. Barışın bilince dönüşmesi lazım.

Barış: Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Cezmi Ersöz: Ben insan olmak istiyorum, bölgeye çok giden insanım, bölgede aydınlar dışında yaşayan insanların çok yükseldiğini gördüm. Çok politize olduğunu gördüm. Politize derken, bir kesinlik anlamında söylemiyorum. Hayatı çok ciddiye alıyorlar. O kadar acı çekmişler ki, bundan böyle o insanların elinden özgürlük ve bilinci kimse alamaz artık. Çorba pişiren kadın bile geleceğini düşünüyor, evlatlarının geleceğini düşünüyor, televizyona, gazeteye bakıyor. Bu anlamda artık geriye dönüş yok. Oradaki halk çok politikleşmiştir. Bundan sonrasını batıdaki insanlar düşünsün. Yani bölgedeki insanın yapacağı çok şey yok, onlar büyük acılardan geçti ve aydınlandı. Öndeki insanlar bir anlamda acıların yanısıra aydınlanmayı da getirdi. Geriye dönüş olacağını sanmıyorum. Süreç iyiye gidiyor diye düşünüyorum, çünkü HADEP belediye başkanlarının göz altına alınmalarına karşı gelişen tepki, bunun en iyi göstergesi ve artık tern yol çıkmıştır. İnsan olabildiğimizin ipuçları var ve ben iyimserim bu anlamda.

Barış: Sizin ahtettiğiniz bir araya getireceğimiz umutlarıyla bize vakit ayırdığınız için teşekkür ediyor, saygılarımız sunuyoruz.

Geri Dönüş[Ana Sayfa][Biyografi][Söyleşiler][Eserler]  [Posta] 

Yukarı