Namert Sofrası
Hey Arkadaş!... Düşme... Ama düşersen; Görürsün, aşkın yalan yüzünü, Dostlukların ucuzluğunu, İhanetin binbir türünü, Yalnızlığı, Ve ne kadar hızlı yalnızlaştığını... Düşme!... Ama düşersen; Görürsün, arkadaş düşmanlığını, Dedikodu bataklığının çirkin yaratığını. Akılsızların, nasıl akıl verdiğini, Dürüstlüğün, sanki eksiklik olduğunu, Düşersen, görürsün, Sakın düşme!... Düştüğünde; Güneş ışığını senden alır mı? Soğuk seni dondurmağa çalışır mı? Rüzgar sende fırtına mı olur? Su tadını acılaştırır mı sende, Toprak seni almamazlık mı eder, Açmaz mı evin kapıları kilitlerini, Tavuk yumurtasını vermez mi sana, Sarısını mı alır senden yumurta, Kedin, köpeğin saldırır mı düştüğünde sana, Kanaryan terk mi eder seni? Atın, eşeğin çifte mi atar sana, Meyve tadını mı değiştirir sofranda, Kalem yazmaz mı elinde, Şarkılar, türküler küser mi sana, İhanet eder mi sazın telleri, Notalar düzen bozar mı düştüğün için, Şiirler düz yazıya mı dönüşür, dedikodu gibi... Hayır... Hayır... Bin kere hayır... Sadece dost bildiğin insancıklar, İnsan müsveddeleri, Ya da, insan rolü yapan ''HİÇ''ler; Namert sofrasında baş köşede oturanlar, Ve oturtanlar, İhanet tohumuyla doğanlar; İşte bunlar... Sadece bunlar. Hey arkadaş!... Düşme! Ama, bunları gör...
Necat İltaş



     www.intersiir.com  <---  Şiir alemine geçit...