Taş Mı Sandın
Sabah ezanı kulaklarımda, birazdan güneş doğacak Bırakıp giderken hiç düşündün mü?... benim halim ne olur. Taş mı sandın beni. Şehirler arası otobüs terminalinde, son kez gördüğümde yanağın otobüs camına yapışmış, o bakmaya kıyamadığım zerdali gözlerinden, sel gibi yaşlar süzülüyor, hıçkırığın her yanda yankılanıyordu. Bir gün döneceğin ümidiyle yola koymuştum, bir gün iki satır yazarsın diye razı olmuştum, ey sevgili, en güzel sevgili... gül beyazım, papatyam, civcivim, ay çekirdeğim, sıladan bir daha dönmemecesine mi gittin... Özlemediğim doğru değil, tenhalarda içime kan kustuğum yalan değil, yokluğunda yoksulun teki, ne yapacağını şaşırmış, kelimeleri sinmiş, isimsiz kaldırımların yetimiyim. Şimdi ezan vakti, birazdan güneş ufuktan merhaba diyecek, aslında bu anı ne çok severdik. “Hava soğuk, sisli ve karanlık. Bir farın ışığı kadar şimdi aydınlığım, biliyorum ısıtmasa da sabaha doğacak güneş, yine umut, umutlar var sabaha doğacak güneş.” Sensiz doğan günler, yarına dair umutlarımı, her gün bir parça daha eksilterek, ömürden gençliği sile, sile tükenmekte. “Bıçak sırtında yürümek gibi bir şey bu, ayaklarım kan revan, ellerimse benim değil sanki, gözlerim benden uzaktaki her boşluğa takılı kalıyor kayıtsız ...” Bu şehirde kapısını çalacağım, bir ışığım, dertlerimi kağıttan kayıklar yapıp yüzdürebileceğim, sığınabileceğim bir limanım yok... Yazdıklarımı, anlattıklarımı gün ışığına taşıyabilecek, omzuna başımı koyup sessiz iç çekişlerimi anlayabilecek kimsem kalmadı. Bak o gül beyaz, pırıl, pırıl gelinliğin elimde kaldı... yine ışıkları söndürdüm, odamda bugünün ihanetlerini, geleceğin acılarını duvarlara karalıyorum, ümitleri mi tek tek sorguluyor, sana dair hala beklentileri olanları idam ediyorum. Allah aşkına “Kapı aralığından sızan fersiz ışık, bir kere de gün ışığı olsa, göz aldanmalarına inat ...” Çok özledim, gözlerim benden habersiz sihirli kutuya kayıtsız teslim olmuş, şu darmadağın halimi görmüyorlar, kulaklarım sadece sana kesilmiş, yüreğimin yangın yerinin sesine aldırış etmiyorlar, ellerim boşlukta sana uzanmış dokunuşlarını arıyor, saç baş savaştan çıkmış olmam, ne ellerimi ne gözlerimi, ne kulaklarımı hiç ilgilendirmiyorlar, bütün bedenim, ruhumda dahil olmak üzere, tepeden tırnağa sana senden gelecek bir sese, yorgun argın hiç umutlarını yitirmeden, bir gün seslenişinin, bir gün dönüşünün nöbetindeler. Kendimi iyi hissetmiyorum, bir tuhafım, “Ben üşümem bilirsin... peki neden tutmuyor ellerim, ayaklarım?... gözlerim neden? mat ve donuk, neden? Kilitlendi boşluğa, neden? konuşamıyorum, neden? cevap vermiyorlar Ey!... sevgili, en güzel sevgili, gül beyazım, kar beyazım, papatyam ... canım seni çok özledim, gittiğin yeri mesken mi tuttun, dön, dön ne olursun dön artık, umutlarım siyaha çalmakta, yüreğim, beynim, bütün bedenim karaya vurdu vuracak ... taş mı sandın beni, bak şu halime, uzat artık elini un ufak oluyorum ... görmüyor musun?... Yokluğunda çıldırmak üzereyim...
Murat İnce



     www.intersiir.com  <---  Şiir alemine geçit...